SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CENAİZ BAHSİ

<< 3221 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى الرَّازِيُّ حَدَّثَنَا هِشَامٌ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بَحِيرٍ عَنْ هَانِئٍ مَوْلَى عُثْمَانَ عَنْ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ قَالَ كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا فَرَغَ مِنْ دَفْنِ الْمَيِّتِ وَقَفَ عَلَيْهِ فَقَالَ اسْتَغْفِرُوا لِأَخِيكُمْ وَسَلُوا لَهُ بِالتَّثْبِيتِ فَإِنَّهُ الْآنَ يُسْأَلُ قَالَ أَبُو دَاوُد بَحِيرٌ ابْنُ رَيْسَانَ

 

Osman b. Affan'dan (r.a) demiştir ki:

 

Nebi (s.a.v.) cenazeyi defnetme işini bitirince, (cenazenin kabrinin) başında durup:

 

"Kardeşiniz için (Allah'dan) af dileyiniz. O'nun için (kabir sualine cevap vermekte) muvaffakiyet isteyiniz. Çünkü o, şu anda sorguya çekiliyor." buyurdu.

 

Ebû Dâvud der ki: Bahir, Reysan 'in oğludur.

 

 

İzah:

Taberanî'nin Ebû Ümame'den rivayet ettiği bir hadis-i şerif­te, Hz. Nebiin "Kardeşlerinizden biri vefat ettiğinde, üstünü toprakla örttüğünüz zaman biriniz onun kabrinin başında dursun" buyurduğu ifade edilmektedir. Kabrin başında durmaktan maksat, cenaze­nin başının üzerine basacak şekilde kabrin üzerine çıkmak değil, kabrin ba-şucuna yakınca durmaktır. Çünkü şu hadis-i şerifle Hz. Nebi kabirle­ri çiğnemeyi yasaklamıştır: "And olsun ki: Bir ateş parçası veya bir kılıç üze­rinde yürümem ya da ayakkabımı ayağımla dikmem bir müslümanın kabri üzerinde yürümemden bana daha sevimlidir. Ha kabirlerin ortasına abdest bozmuşum, ha çarşının ortasına. Bence bunlar arasında (çirkinlik yönünden) bir fark yoktur."[İbn Mace, cenâiz]

 

Taberanî'nin Evsat-i Kebir'in'de hasen bir isnadla Abdullah b. Mes'ud'-dan rivayet ettiği bir hadis-i şerif şu mealdedir: "Bir ateş parçası üzerine bas­mam bana bir müslumanın kabrini çiğnememden daha sevimlidir,"

 

Metinde geçen "Onun için muvaffakiyet isteyiniz" cümlesinden mak­sat: "Onun kabir sorularına yanılmadan başarıyla cevap verebilmesi için Al­lah'a dua ediniz." demektir. Nitekim bu cümlenin hemen arkasından gelen "Çünkü o şu anda sorguya çekiliyor." cümlesi de bu manâya delalet et­mektedir.

 

Bilindiği gibi kabirde insana "Rabbinin kim olduğu, dini ve Nebii" sorulur. Bu mevzuda rivayet edilen bir hadis-i şerif şu mealdedir:

 

"Kul (ölüp de) kabre konulduğunda ve yakınları onu yalnız bıraktıkla­rında o, gidenlerin ayakkabılarının seslerini duyar. Daha sonra iki melek gelir, onu oturturlar ve ona: Muhammed (s.a.v.) için:

 

"Şu adam hakkında ne dersin bakalım?" diye sorarlar. Eğer o kimse mü'minse:

 

"Şehadet ederim ki: O Allah'ın kulu ve Rasûlüdür" der. Bunun üze­rine melekler tarafından ona:

 

"Ey mü'mift, cehennemdeki yerine bak. Yüce Allah bunun yerine sa­na cennetten bir makam verdi" denir. O da bu yerlerin ikisini birden görür. Fakat o kimse münafık veya kâfirse (melekler tarafından ona):

 

"Bu adam hakkında (dünyada) ne diyordun?" diye sorulur. O da: "Onun hakkında bir şey bilmiyorum. Halkın onun hakkında söylediklerini (onlara uyarak) ben de söylüyordum" der. Bunun üzerine (Bu iki melek tarafından ona) "Hay anlamaz ve uymaz olaydın " denilir. Sonra ona demirden çekiç­lerle vurulur. O kimse öyle bir feryad eder ki bu feryadı insanlar ve cinler­den başka ona yakın olan herşey duyar." [Buhârî, cenâiz; Müslim, cenne; Ebû Dâvud, sünne; Nesaî, cenâiz; Ahmed b. Hanbel III-126.]

 

Bazı haberlerde ifade edildiği üzere, kişinin sağlığında işlediği güzel amel­ler kendisini kabir azabından kurtarır. Taberanî'nin Evsafında, İbn Hib-ban'ın da Sahih'inde Ebû Hureyre'den naklen rivayet ettikleri bir hadis-i şe­rif şu mealdedir: "Hz. Nebi (şöyle) buyurmuştur: Ölü kabre konul­duğu zaman kabirden dönüp gitmekte olan kimselerin ayak seslerini işitir. Eğer bu kişi mü'minse (hayatında kılmış olduğu) namaz başına, (tutmuş ol­duğu) oruç sağma (vermiş olduğu) zekat soluna (nafile olarak işlemiş oldu­ğu) namaz, sadaka, insanlara iyilik gibi güzel ameller ise ayak ucuna durur.

 

Bu kimseye baş tarafından yaklaşılmak istenir. O zaman (orada bulunan) namaz, "Bu kişiye benim bulunduğum taraftan yaklaşmak için bir geçit yoktur" der. Sonra sağ tarafından yaklaşılmak istenir. O zaman da oruç di­le gelerek: "Bu kişiye benim bulunduğum taraftan yaklaşılmak istenir. O zaman zekat dile gelerek "Bu kimseye yaklaşmak için benim tarafımdan bir geçit yoktur." der. Sonra ayak tarafından yaklaşılmak istenir. O zaman da nafile olarak işlediği sadaka, namaz ve halka iyilikte bulunma gibi hayırlar dile gelerek "Benim bulunduğum tarafta bu adama yaklaşılacak bir geçit yoktur" derler. O zaman bu adama "otur" denilir. Adam da oturur. O za­man kendisine güneş batmaya yaklaşmış halde gösterilerek "Bu size (Pey­gamber olarak gönderilen) kimsedir. Onun hakkında ne dersin ve nasıl şa­hitlik edersin" denir. O da "Bırakın ben (ona) salavat getireyim" der. Ona "Sen bunu yaparsın. Sen şimdi bize onun hakkında soracaklarımıza cevap ver." denir ve "Size gönderilen bu adam hakkında ne diyorsun ve nasıl şa-hidlik edersin?" diye sorulur.

 

O da "O Muhammed'dir. Ben onun Allah'ın Rasûlü olduğuna ve bize Allah'dan doğruyu getirdiğine şahitlik ederim." der. Bunun üzerine ona "Za­ten sen bu inançla yaşadın. Bu inançla öldün. İnşaallah bu inançla diriltile­ceksin." denir. Sonra ona cennet kapılarından bir kapı açılır ve "İşte senin cennetteki makamın ve Allah'ın cennette senin için hazırladığı yer burası­dır." denir. Sonra ona cehennem kapılarından bir kapı açılır ve "İşte burası senin cehennemdeki kalacağın yerdi. Allah cehennemde senin için burayı ha­zırlamıştı. Eğer Allah'a isyan etseydin burada kalacaktın." denir. Adamın cennetteki yerine kavuşma arzusu ve sevinci daha da artar. Sonra kabri sek­sen arşın genişler ve kabri nurla dolar. Sonra cesedi (toprak olup) ilk haline dönerken ruhu da cennetteki ağaçlara konmuş olan kuş şeklindeki bahtiyar ruhların arasına konur. Nitekim Yüce Allah "Allah, inananları, dünya ha­yatında da, ahirette de sağlam sözle tesbit eder (o sözden asla ayrılmazlar, daima o tevhid sözüyle Allah'ın birliğini haykırırlar.) Allah, zalimleri de sap­tırır ve Allah dilediğini yapar."[İbrahim 124] buyruğuyla bu gerçeği dile getirir.

 

Eğer bu kişi kâfir ise kendisine kabir sorusu sormak üzere baş tarafın­dan veya sağından veya solunda yahut da ayak ucunda kendisine yaklaşıl­mak istendiğinde etrafında buna mani olacak hiç bir ameli bulunmaz ve ken­disine kolayca yaklaşılarak "otur" denir. Adam korkuyla oturur ve kendi­sine "Sizin içinizde Nebi olarak bulunan şahıs hakkında ne dersin ve hakkında nasıl şahitlik edersin?" diye sorulur. O da "Hangi adam?" der ve ismini bilemez. Bunun üzerine "Muhammed'den bahsediyoruz" denir.

 

Bu sefer o adam "Bilmiyorum. Ama halkın onun hakkında bir şeyler söyle­diğini işitmiştim. Ben de onun hakkında (halka uyarak) onların dediğini de­miştim." der. Bunun üzerine kendisine "Zaten sen böyle yaşamış ve böyle ölmüştün. İnşaallah bu şekilde diriltileceksin" denir. Sonra kendisine cehen­nemden bir kapı açılır ve "İşte senin cehennemdeki yerin burasıdır. Allanın cehennemde senin için hazırladığı yer burasıdır." denir. Adamın hayreti son derece artar. Sonra ona cennet kapılarından bir kapı açılır ve "Eğer Allah'a itaat etseydin Allah'ın cennette senin için hazırladığı yer burasıydı." denilir. Adamın hayreti daha da artar. Sonra kabir her tarafından daralarak onu sıkmaya başlar. İşte yüce Allah'ın Kur'ân-ı Kerİm'inde "Ama kim beni an­maktan yüz çevirirse onun için de dar bir geçim vardır."[Taha 124] mealindeki âyeti kerimesinde bahsettiği "dar bir geçim"den maksat budur. İnşaallah bu mevzu Sünnet bölümünün "azab-ul-kabr" babında tekrar ele alınacaktır.